7 Mayıs 2014 Çarşamba

Ruh


Ruh

Ya bin yıl, ya bin asır sonra o gün gelecek. 
Koklarken küllerimi mezarımda bir böcek 
O kadar yanacak ki, bir yüksüklük toprağım, 
Yerden bir damar gibi kopup fışkıracağım! 
Ve birden bakacağım, her tarafım bitişmiş, 
Başım, toprak altında bir mâden gibi pişmiş. 
Nefesten daha ince bir ipek kumaş derim; 
Fosfordan daha parlak, ince uzun ellerim. 
Dalacağım kendimin hayran seyrine, 
Diyeceğim: Bu dönen şeyler eski yerine, 
Benim diye baktığım şeyler miydi bir zaman? 
Külümün rüyası mı yoksa gördüğüm?.. Aman! 
Başımda açılacak fânilerin seması 
Ve onların taprağa gerçek diye teması, 
Bir tatlı vehim gibi içimi bayıltacak; 
Toprağın, koşacağım, üzerine yalnayak; 
Şehrin, dolaşacağım kuş gibi etrafında; 
Bir beyaz hayaletim upuzun çarşafında, 
Gezeceğim, doğduğum evin odalarını, 
Geceleyin, koskoca şehrin lâmbalarını, 
Bir keksin üfleyişim söndürmeye yetecek; 
Korku, şehrin çelikten sesini tüketecek. 
Herşey susacak o ân, çalınacak kapılar; 
Kiremitleri yaprak yaprak alan bir rüzgâr, 
Ağzamdan haykıracak, uzun, gizli, çapraşık... 
Erişilmez fikir ki, düğüm düğüm dolaşık... 
Sarıldıkça boşanan yumak, çözülen demet; 
Başı görünmez hayâl, sonu gelmez nedamet... 

(1931)

Necip Fazıl Kısakürek

0 yorum:

Yorum Gönder

Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa

Reklam

 

Sponsorlar

Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe
 

Templates by Nano Yulianto | CSS3 by David Walsh | Powered by {N}Code & Blogger